Çin’in Uzay Programının Küresel Etkileri

Çin’in Uzay Programının Küresel Etkileri

Küresel hedefleri bulunan ülkeler; kayda değer uzay kapasitelerinden yoksun olduklarında hiçbir zaman küresel düzeyde başat rol edinemeyeceklerini artık anlamış bulunuyorlar. Uzay, artık aynı anda hem dijital çağın ekonomik bir kolaylaşt?

Çin, son derece ileri ve sofistike bir diplomatik uzay oyunu oynuyor


Vincent G. Sabathier ve G. Ryan Faith *

Uzaydaki faaliyetler, gerek uzay uygulamalarının artması gerekse bu alana birçok yeni ulusal ve bölgesel oyuncunun dahil olması sonucunda önemli oranda artış gösterdi. Uzay, artık iki amaç doğrultusunda kullanılan bir alan olarak anlaşılıyor: uzay sistemleri, sadece dijital ve sanal alanların değil, aynı zamanda küresel düzeydeki savunma politikaları ve operasyonlarının da merkezine yerleşiyor. Aynı şekilde, uzay, “zeki güç” aracı halini almış bulunuyor. Dolayısıyla, uzay, hem sert hem de yumuşak güç veya mutat olduğu üzere aynı anda her ikisinden de az az uygulanması için etkin bir ortam halini aldı.

Alfred Thayer Mahan’ın son derece doğru tespiti gibi; uzay gücü, tıpkı 18.yüzyılda sahip olunan deniz gücünün muadili oldu; ancak fark olarak; hem dikey hem de dijital boyutlara yaygınlaştı. Küresel hedefleri bulunan ülkeler; kayda değer uzay kapasitelerinden yoksun olduklarında hiçbir zaman küresel düzeyde başat rol edinemeyeceklerini artık anlamış bulunuyorlar. Ancak, Soğuk Savaş sonrası geliştirilen tüm ulusal uzay programlarının (ABD’ninki hariç) bu zamana değin kaynak kısıntılarına maruz kalmasından dolayı, ülkeler, birbirleriyle belli ölçülerde işbirliğine gitmek, uzaydaki yeteneklerini ancak bu şekilde geliştirmek zorunda kaldılar. Uzay sistemleri giderek daha karmaşık ve maliyetli hale geldiği için, bu eğilim önümüzdeki dönemde daha da artacak ve er ya da geç ABD’yi etkileyen bir hal alacak.

Her ne kadar Çin geçmişte uzay yeteneklerini geliştirmek için işbirliklerine girmiş olsa da, bu ülke giderek bu alanda yalnız başına hareket etmeye meyilli hale geldi. Aheste aheste adımlar atsa bile, uzun soluklu bir sürece girmiş bulunuyor. Çin, özel bir programı daha hızlandırmak veya bu süreçte prestij veya kabul elde etmek için uzay faaliyetlerinde işbirliğine gidebilir; ancak son kertede nihai amacı, uzayda küresel bir rakip güce dönüşmek. Zaman içinde Çinli politika yapıcıları, ABD-Sovyetler arasındaki uzay yarışının başarılarını ve hatalarını incelediler ve idrak ettiler; bunun sonucunda Çin’in uzaydan ne gibi faydalar sağlayacağını anlamış oldular. Bu faydalardan biri olan “artan ulusal gurur”, Çin açısından şu anda uzayda faaliyet gösteren diğer büyük ülkelerden (Hindistan ve Rusya hariç) daha fazla önem taşıyor; çünkü büyük gerginlikler ve dönüşümlerin yaşandığı dönemlerde bu ülkenin bir arada kalmasına yardımcı olan bir unsur bu…

Bu konuda oldukça kararlı ve iddialı olduğuna dair işaretler göstermesinin yanı sıra, Çin’in her alanda uzay varlıklarını geliştirmesine yetecek kaynakları bulunuyor. Bu durum, Çin’in sınır-ötesi –yani dünya çapında ve uzayda- rekabet edebilirliğine de imkan tanıyan bir durum. Çin, 2020’den önce Avrupa’nın ticari uzay varlıklarına ve politikalarına erişmiş olacak. Avrupalı muadili Galileo’dan bile önce navigasyon sistemi Beidou operasyonel hale gelmiş olacak. Öte yandan, 2014’te kullanıma açılması öngörülen Long March 5 da, Ariane 5 ve onun öngörülen ardıllarından üstün olacak. Çin’in, önümüzdeki on yılın ortalarında ay yüzeyine bir “tailkonaut” (Batılıların, Çinli astronotlara verdiği isim – Editör Notu) indirmesi bekleniyor. Yani, tam da Çin’in GSYİH’sının ABD’ninkini geride bırakacağının tahmin edildiği tarihlerde… Çin, bir anlamda artan nüfuzunu ortaya koymak üzere yumuşak güç araçlarına başvuruyor.

Çin’in uzaya inişi, ABD’nin uzay liderliği için varoluşçu bir tehdit oluşturmamalı; keza ABD zaten uzaya 40 yıldan uzun süre önce indi ve halen birçok alanda öncü konumda. Bununla birlikte, eğer ABD, Avrupa-Rusya-Japonya-diğer ortaklarıyla birlikte salt Uluslararası Uzay İstasyonu’na bağımlı kalırsa ve bu sırada Çin de dünyanın dört bir yanından astronotları, Çin’in uzay araçlarını ziyaret etmeye davet ederse, ABD kuşkusuz neredeyse yarım yüzyıldır ilk kez uzaydaki yumuşak gücünü yitirmiş olacak. Bu olay, ne Avrupa ne de ABD’nin dikkatini çekmeyebilir. Herşey bir yana, ABD Uzay Mekiği bu sene geri çekilirse, NASA’nın Uluslararası Uzay İstasyonu ISS’e ABD’li astronotları indirmesi için Rusya’ya para ödemesi gerekecek ve bu meblağ, her uçuş için 75 milyon dolar düzeyinde olacak.

Her halükarda, uzayda artan bir küresel aktivite söz konusu. Özellikle de, belli başlı faaliyetler için kullanılan spesifik yörüngelerde… Bu durum, ABD’nin hareket özgürlüğünü azaltıyor. Tıpkı bir iş kolunda belli bir kaynağın bir emtiaya dönüştüğü durumlarda olduğu gibi, yörüngelerin ve uzaya erişimin yönetiminde, eski uzayın yönetilmesi, yeni uzayın da keşfedilmesi gerekiyor.

Uzay’ın Durumu

İnsanın uzay faaliyeti, insanların, robotların, roketlerin ve uyduların atmosfer dışına taşınma yeteneğine işaret eder. İnsanoğlunun uzaydaki kalıcı ve uzun süreli varlığı, Rus uzay istasyonunun 1986 yılında gönderilmesiyle başladı. İnsanoğlunun yeryüzünün ötesindeki yaşayışı, bugünlerde Uluslararası Uzay İstasyonu’nda devam ediyor ve Çin’in ilk uzay istasyonu Tiangong-1’in 2011 sonunda operasyonel hale gelmesiyle birlikte tamamlanacak.

Dünyanın atmosferinden tam tamına 125 mil ötesini yörüngesine alan bu uzay istasyonları, insanın uzaydaki faaliyetinin en yakın göstergesi. Bu varlık, aynı zamanda hem son derece sembolik, hem de oldukça maliyetli. Ancak, bir yandan da, uzay faaliyetleri, insanların büyük çoğunluğu açısından en kolay aidiyet kurulan alanlardan biri. İnsanoğlunun Soğuk Savaş sırasında uzaya gitmesi, büyük oranda, Batı’nın üstünlüğünü göstermekle ilgili bir durumdu. Bu yüzden, uzaya gidilmesi, insanlar açısından devletlerin uzaydaki faaliyetlerinin psikolojik olarak baskın yüzü olarak ortaya çıkıyor.

İnsanın uzaydaki faaliyetlerine dair, Voyager 1 ve 2’yi de anımsamak gerekiyor. Bu insansız uzay araçları, gezegenlere çıkılması için kullanılmıştı ve halihazırda solar sistemimizi terk edip, yıldızlararası uzayın derinliklerine doğru ilerliyorlar. Bu insansız uzay araçlarından oluşan filo, her gün, ziyaret ettikleri gezegenler hakkında yeryüzüne geri bildirimde bulunuyorlar.

Uzay faaliyetleri, son yirmi yıldır önemli ölçüde arttı. Uzay kaynaklarına yönelik yeryüzünden konuşlu yeni uygulamalar oldukça fazlalaştı. Uzay, artık aynı anda hem dijital çağın ekonomik bir kolaylaştırıcısı, hem ulusal ve uluslararası güvenlik üstünlüğü, hem de bir dış politika aracı halini alıyor. Bu uygulamaların büyük bölümü, ABD tarafından tasarlandı; ispatlandı; uygulandı ve yönetildi; ancak farklı gelişmiş düzeylerinde olsalar da, birçok ülke, uzayın potansiyel olarak stratejik kullanımını anlamış bulunuyor. Sonuç olarak, kendi otonom uzay yeteneklerini geliştirip zamanın gerisinde kalmamaya uğraşıyorlar. Geçmişte sadece ABD’nin erişebildiği sistemler, artık her yerde hazır ve nazır bulunan metalara dönüşüyor.

Uzay aktörlerinin yaygınlaşması ve uzay uygulamalarının çoğalması ise; uzayın giderek rekabetçi bir hal aldığı anlamına geliyor. ABD’nin uzay üstünlüğü giderek hem ekonomik hem de askeri açıdan tartışmalı hale geliyor. Üstelik, uzay günbegün kalabalıklaşıyor.

Çin de, modern çağda uzayın bu boyutlarını anladı ve kendisini ABD’nin konumuna meydan okuyan öncü bir küresel aktör olarak ortaya sürdü.

Çin, Uzay’da

Çin, Sovyetler Birliği’nden kısa ömürlü bir yardım eşliğinde, Soğuk Savaş sırasında uzay programını başlattı. Deng Xiaoping’in “Çine Özgü Sosyalizm”i başlatmasıyla birlikte, Çin’in uzay programı, uzun ve sağlam bir yolda ilerlemeye başladı. Uzay programı, halihazırda Çin’in ulusal gücünün kapsamlı olarak maksimize edilmesi şeklinde ifadesini bulan büyük strateji bağlamında düşünülüyor ve Komünist Parti’nin liderliğinin bir göstergesi olarak sunuluyor. İddialı bir uzay programının yarattığı ulusal gurur ise, Çin’in uzay programının meşrulaştırılması için kullanılıyor. Bu da, Çin milletinin başarısını gösterirken, aynı zamanda Komünist partinin politikalarını ve “sosyalizm damgasını” da geçerli kılıyor.

Ulusal gururu tartışırken, kilit kelime “ulusal”… Her ne kadar Çin’in %90’ından fazlası etnik olarak 'Han' kökenli olsa da ve bu topluluk, İ.Ö. 3.yüzyıl sonundan bu yana farklı oranlarda bir arada bulunsa da, etnik olarak “monolitik” olarak kabul edilemezler. Dolayısıyla, Çin’in ilk astronotunun bir 'Han' değil de bir “Manchu” olması da tesadüf değil. Böylelikle, Çin’in ilk insanlı uzay misyonu, sadece ulusal güç anlamında değil, aynı zamanda ulusal dayanışma anlamında da ilginç bir mesaj vermişti.

Uzayın yumuşak ve sert güçlerin bir bileşkesi olarak iki yönlü kullanımı ve Çin’in ülke içindeki yumuşak güç hedefleri doğrultusunda uzaya başvurması ışığında, Çin’in uzay programının siyasi denetimi, doğal olarak Çinli liderler açısından önemli bir mesele olarak görünüyor. Halk Kurtuluşu Ordusu PLA, tarihsel olarak Çin’in egemenliğinin, bağımsızlığının ve ulusal birliğinin nihai koruyucusu olarak görüldü. Dolayısıyla, ulusal gücün bu denli görünür bir aracına sahip olunması ve bu aracın yönetiminin, PLA’nın denetimine verilmesi pek şaşırtıcı olmasa gerek.

Dahası, üst düzey siyasi lider kadrosu, Çin’in uzay programını desteklemeyi sürdürüyor ve 2012’deki 18.Parti Kongresi’nde ve üst düzey uluslararası etkinlikler (tıpkı 2008 Pekin Olimpiyatlarında olduğu gibi) sırasında uzay alanındaki başarıların sergilenmesi beklenebilir.

Batı’nın (başka milletlerin eline geçmesini önlemek maksadıyla) “teknolojinin çevrelenmesi” stratejilerinden kaynaklanan tüm teknolojik aksaklıklara rağmen, Çin’in uzaya insanlı hava aracı gönderme programı, son yirmi yıldır gözle görünür ve kayda değer bir ilerleme kaydetti. Birçok farklı kaynaktan elde edilen veriler, Batılı gözlemcilerin, Çin’in 2020 ortası veya sonunda ay yüzeyine ilk kez insan indireceğine inanmalarına yol açıyor. Bu zamana dek Çin’in yaptığı insanlı uzay yolculukları ve robotlarla Ay yüzeyinin keşfine dair çabalar, başarılı bir insanlı Ay misyonunu gerçekleştirmek için gereken hedeflerin ancak yarısının tutturulmasına neden oldu. Bu iki program ise, insanlı uzay araçlarıyla Ay yüzeyine 2020 yılına dek inilmesi çabaları etrafında birleşecek.

Çin, bu arada kritik önemdeki diğer fırlatma araçları ve ileri itişli sistemleri geliştirmeye devam edecek. Buna da, alçak dünya yörüngesine (low Earth orbit) 25 ton gönderebilen yeni Long March 5 ile başlayacak. Long March 5’in kendisi, potansiyel olarak aşırı ağır Long March roketi için bir sıçrama tahtası niteliğinde. Alçak dünya yörüngesine doğru 140 ton kaldırabilecek yetiye sahip bulunuyor. Tüm bunlar ise, çağın gereklerine uygun bir teknoloji geliştirilmesini gerektirecek. Çin, bu yetenekleri oldukça bilinçli şekilde geliştiriyor; bunun nedeni ise söz konusu yeteneklerin kolay değil, tam tersine zor oluşları… Çinli planlamacılar, Soğuk Savaş dönemindeki uzay yarışından şunu öğrendiler: Güçlü bir uzay programı, öncü bir mühendislik temelini geliştirmek için mükemmel bir yoldur.

Çin’in uzay programı, bu çerçevede dört rol üstleniyor:

1. Amerika’nın uzay politikasının savunucularının yıllardır söyleyip durduğu gibi, uzaya harcanan her bir dolar, teknolojik yan ürün şeklinde 7 dolarlık bir geri dönüş sağlıyor. Söz konusu yan ürünler, Çinli imalatçıların yeni ürünler geliştirip küresel piyasaya sunmalarını sağlayacak.

2. Çin’in hızlı ve kitlesel kentleşmesi, 300 milyondan fazla kişinin önümüzdeki on yıl içinde kentlere doğru hareket etmesiyle sonuçlanacak. Bu dönüşümün etkin bir şekilde yönetimi ise, hem kentsel planlama hem de kaynak yönetimini gerekli kılacak. Bu da, uzaydan algılama yeteneklerine bağlı olacak.

3. Japonya ve Güney Kore’nin 20.yüzyıl boyunca gelişimi şunu gösterdi: Düşük maliyetli imalatı temel alan bir ekonomi, eğer ulusal büyümeyi aynı yüksek oranda tutmayı istiyorsa, zaman içinde yüksek teknolojiye sahip bir üreticiye dönüşmeli. Çin, 1960’larda ABD’nin uzay programının, sadece uzaya astronot göndermekle sınırlı kalmayıp, bir kuşağa yetecek kadar mühendislik ve sistem entegrasyonu uzmanlığı sağladığını, bunun da ABD’ye 20.yüzyılın geri kalan yarısında ekonomik ve teknolojik üstünlük kazandırdığını fark etti. Çinli politika yapıcılar, ABD’nin araştırma sistemini inceledi ve bu sistemi kopya etmeye çabaladı. ABD’nin araştırma sistemi, gerek üniversite sistemini gerekse küçük işletmeleri ve büyük şirketleri besleyen, dengeli bir sivil ve askeri araştırma programını temel alıyordu.

4. Başarılı bir uzay programı –özellikle de başarılı bir insanlı uzay keşfi programı-, Çinli üreticilere son derece anlamlı pazarlama ve itibar avantajları sağlar. Eğer Çin bu tür bir programı başarılı bir şekilde üstlenmek konusunda ABD’den sonra gelen ikinci ülke olursa, bu dünyaya son derece açık bir sinyal verildiği anlamına gelir: Çin, güçlü bir teknolojik temele sahip, yükselen bir güçtür ve Çin-yapımı ürünler, Batılı mamul malların ucuz birer imitasyonu olarak kabul edilemezler. Çinli politika yapıcıları, özellikle de Bilim ve Teknoloji Bakanlığı, bu zamana dek Çin’in ekonomik büyümesini karakterize eden üretim –ve yeniden üretim- şeklinden, giderek inovasyonu ön plana çıkaran bir yaklaşıma doğru evrimle gereğinin farkına varmış bulunuyorlar.

Bu sırada, askeri boyuta bakıldığında, Çin, uzayın askeri operasyonlar açısından rolünü açıkça görmüş bulunuyor ve bu yetenekleri sessiz sedasız geliştiriyor. Aynı şekilde, ABD’nin 1991 Körfez Savaşı sırasında söz konusu yeteneklerden elde edebildiği asimetrik avantajı da gözlemleyen Çin, belki daha da önemlisi, ABD ordusunun uzay temelli varlıklarının asimetrik kırılganlığının da farkına vardı.

Uzayı; ülke içindeki siyasi hedeflerin, teknolojik ve ekonomik büyümenin, güvenlik gereksinimlerinin bir aracı olarak kullanmanın yanı sıra, ulusal gücünü artırmanın peşinde koşan Çin, uzayı aynı zamanda yumuşak güç ve diplomasi aracı olarak da kullanıyor.

Birçok ülkede, sivil uzay programları açısından “uluslararası ilişkiler”, ikincil önem arz eder; dış ilişkiler konusunda yetkili uzmanlar ise, uzay faaliyetini çok ender olarak “yumuşak güç aracı” olarak kullanırlar. Bununla birlikte, Çin, uzayı hem dış politika planlamasına dahil etmek hem de Çin’in uzaydaki başarılarını birbirine eklemlemek konusunda oldukça gayretli görünüyor. Birleşmiş Milletler gibi çoktaraflı örgütlerde, bölgesel uzay işbirliği girişimlerinde veya komşularıyla/BRIC ülkeleriyle ve gelişmekte olan ülkelerle ikili ilişkilerde olsun fark etmez, Çin, son derece ileri ve sofistike bir diplomatik uzay oyunu oynuyor. Örneğin, Çin, kalkınmakta olan ülkelere yönelik olarak “anahtar teslim uydular”ın geliştirilmesinde son derece mahir hale geldi; bu da aralarında Nijerya ve Venezüella da dahil olmak üzere bir dizi ülkeye Çin tarafından yerli üretim ve işletime sahip telekomünikasyon ve uzaktan algılamalı uydu temin edilmesini sağlıyor. Tüm bunlar ise, Pekin’in söz konusu ülkelere yönelik diplomatik erişiminin bir parçası olarak ortaya çıkıyor. Doğal olarak, uzayın bu çift-taraflı kullanımı; Çin’in kritik bölgelerde kalkınmakta olan ülkelere destek kisvesi altında potansiyel askeri destek verebileceği anlamına geliyor.

Küresel Etkiler

Çin’in uzay politikasının etkisi, dünyanın birçok bölgesinde çoktan hissedilmiş durumda. 1999 yılında Shenzhou kapsülünün ilk insansız test uçuşundan bu yana, Çin uzayda –özellikle de sanal alanda- “imzasını atıyor”. Çin, keşif uydularını köreltmek üzere yerden konuşlu lazerler kullandı; servis sağlayıcıları aracılığıyla İnternet trafiğinin büyük bölümünün yönünü değiştirdi ve uydusavar yetenekleri olduğundan şüphe edilen mikro-uyduları sınadı. Tüm bu faaliyetlerin kanıtlanması zor; karşılık verilmesi ise neredeyse imkansızdı; keza yasal çerçevenin halen oldukça yeni ve zayıf olduğu bir yasal çerçeve içinde gerçekleştirilmişlerdi.

Uzay Vakfı’nın yayımlamış olduğu 2011 Uzay Raporu’na göre, uzayla bağlantılı küresel ekonomik faaliyet, 2010 yılında yaklaşık 276,52 milyar doları buldu. Çin, küresel piyasada uydu imalatı ve uzay hizmetleri konusunda çok fazla bir ilerleme kaydetmedi. Bununla birlikte, Çin, orta vadede ticari uzayda bir oyuncu olacak ve bu durum, geleneksel olarak bu sektöre odaklanmış olan Avrupa’nın uzay politikasında önemli bir etki doğuracak.

Çin, 2020 yılına dek ticari uzay mekiği ve uydu fırlatma piyasasının yarısını ele geçirmiş olacak. Bu da, Çin’in elindeki nakit para rezervleri ve yeni uzay teknolojilerinin geliştirilmesiyle mümkün olacak. Çin, geçmiş deneyimlerine dayanarak, maliyet avantajları temelinde uzay varlıklarına yönelik olarak uluslararası pazarda rekabete girecek. Sonuç olarak, Batı’nın, rekabet gücünü koruyabilmek için teknolojik avantajını bir üst düzeye çekmesi gerekecek. Bir diğer deyişle, Batı’nın teknolojik sıçraması ile Çin’in ileri teknoloji uzay piyasasındaki maliyet avantajları arasındaki rekabet, daha şimdiden başlamış sayılır.

Bununla birlikte, Çin’in ticari uzay ürünlerinde kesin bir üstünlük elde edeceğinden kimse emin olamaz. Ürettiği diğer ürünlerin çoğundan farklı olarak, Çin’in uzay programının başlıca amacı; maliyetleri azaltmaktan ziyade ulusal gereksinimleri karşılamak. Güvenilirlik, hızlı çözüm bulabilmek gibi endişeler de, uzun vadede Çin’in diğer uzay güçleri karşısında ticari karlılığını kaybetmesi sonucunu doğurabilir –özellikle de, yuan’daki enflasyona dair korkular gerçek çıkarsa… Keza, önümüzdeki yıllarda Long March’ın fırlatım sistemlerinin, Kazakistan’dan fırlatılan Rus yapımı Proton roketleriyle rekabet edemez duruma gelmesi de tamamen olasılık dahilinde.

Çin, geçtiğimiz on yıl içinde, uzayı hem yumuşak hem de sert güç hedefleri doğrultusunda kullandı. Gelecekte ise, uzaya yolculuk programının ilerlemesiyle birlikte, Çin’in uzaydan konuşlu askeri yeteneklerinin ilerleme kaydedeceğini umabiliriz. Çinli bir astronotun uzaya çıkması ve diğer ülkeleri de bu macerasında kendisine eşlik etmeye davet etmesi, Çin’e dair küresel algıyı etkilemekle kalmayacak, aynı zamanda Çin’in askeri yeteneklerindeki ilerlemenin de bir göstergesi olacak.

Bölgesel olarak bakıldığında, Japonya’nın bölgesel rolüne dair jeopolitik yaklaşımındaki son değişimleri göz önüne alırsak, Asya ülkeleri arasında uzay alanında giderek artan bir işbirliği ortamını hayal etmek mümkün. Aynı şekilde, Çin ve Japonya’nın da uzaya dair belli bir anlayış düzeyine erişeceği konusunda da bir beklenti mevcut; keza her iki ülke de, giderek daha yüksek profilli keşif programları uygulamayı sürdürüyorlar. Asya’da kurulacak güçlü bir bölgesel uzay işbirliği, büyük olasılıkla, Asya’nın Batı açısından oldukça güçlü bir rakibe dönüşmesini sağlayacak.

Rusya hariç diğer BRIC ülkeleri, halihazırda uzay konusunda Çin’in gerisinde bulunuyorlar. Ve her ne kadar Rusya uzay programına yönelik fonları kısa süre önce artırmış olsa da, bu durum, Çin üzerinde sonsuza dek üstünlüğünü koruyacağı anlamına gelmiyor. Hindistan, insanlı bir uzay aracı programını sürdürme yönündeki niyetini açıkladı; ancak bu konuda halen Çin’in oldukça gerisinde bulunuyor. Son olarak Brezilya’nın uzay programı da, henüz emekleme aşamasında ve eğer kayda değer bir bölgesel çaba göstermez ise, Çin’i uzun süre yakalaması imkansız.

Önümüzdeki on yıllar boyunca, Çin’in boyutu, dünya görüşü ve ekonomik büyümesi, ona, uzay faaliyetlerinde Batılı dünyaya üstünlük kurma potansiyeli veriyor. Avrupa, Çin’in artan uzay programları karşısında ivedi bir baskı hissedecek olan ilk oyuncu olacak. Özellikle de, Avrupa’nın ticari uzay piyasasındaki payları söz konusu olduğunda… 2025 yılı itibariyle eğer Çinli bir astronot Ay yüzeyine çıkarsa, bu durumda Avrupa teknolojik ve ekonomik anlamda Çin’in gerisine düşmüş olacak.

İlk bakışta ABD’nin uzay programına dair durum daha faklı görünebilir. ABD sadece 1969’da astronotları Ay yüzeyine indirmekle kalmadı; aynı zamanda uzaya her yıl 60 milyar dolar para harcıyor. Bu paranın üçte ikisi, uzaydan konuşlu ulusal güvenlik varlıkları ve operasyonlarını finanse ediyor. Sonuç olarak, ABD’nin uzay endüstrisi, sahte bir güven duygusu içine girebilir ve ticari piyasada saldırgan bir rekabete girişmede başarısız olabilir.

Bununla birlikte, deneyim gösteriyor ki, bütçe boyutu, uzay varlıklarının güvenliğine dair güvenilir bir gösterge değil. ABD Başkanı Obama’nın 15 Nisan 2010’da belirttiği gibi, uzayın sadece bir çıkar nesnesi olmadığını ve “orada daha önce de bulunmuş olduğumuzu” söylemek kolay. Ancak gerçek şu ki, ABD, 2025 yılına kadar Ay yüzeyine bir başka astronot indirmek konusunda yoğun baskı altında. Keza, Uzay Mekiği’nin yerine güvenilir ve uygun maliyetli başka bir ikame bulmada güçlük çekiliyor. Bütçede en son yapılan kesintiden bu yana, NASA, alçak dünya yörüngesinin ötesine geçmek için gereken ağır fırlatım araçlarını üretemedi. Bunun sonucunda, NASA, 2011-2015 dönemi için programa ayrılan bütçede 6 milyar dolar kaybetti. Ve söz konusu fırlatım aracı, en iyi ihtimalle 2020’den önce üretilmiş olmayacak.

Her ne kadar Çin’in uzay programı tarih boyunca diğer ülkelerden izole tutulmuş olsa da, bir süredir kendisini uluslararası planda kabul ettirme çabası içinde. Program geliştikçe, Çin giderek daha fazla ortağı kendi safına çekecek.

Avrupa Birliği, Mart ayında, üye ülkelerinin Çin ile uzay teknolojisi ve keşfi alanında daha yakın temas halinde çalışmaları için onları yönlendiren kılavuz ilkeler yayımladı. Her ne kadar ABD’nin uzay politikası açıkça daha fazla uluslararası işbirliğini teşvik etse de, Çin ile işbirliği pek gündemde görünmüyor. Hatta bu konuda ABD-AB işbirliği olasılığı bile giderek azalınca, bu durum Avrupa nezdinde de bir hayalkırıklığı yaratmış bulunuyor. Amerika’nın uzaydaki diğer önemli ortağı olan Japonya da, uzay ajansının kısa süre önce elde ettiği başarılara karşın, bütçesinde önemli kısıntılarla karşı karşıya. Ve, 2011 Tohoku depreminin ve ardından yaşanan tsunaminin bütçe üzerindeki etkisi de ilerideki dönemde daha fazla hissedilecek. Her ne kadar Japonya uzay faaliyetlerini devam ettirmeye niyetli olduğunu açıklamış olsa da, tüm bu gelişmeler, bu ülkenin yakın zaman içinde uzay programını ilerletemeyeceğini veya uzaya yönelik olarak bütçesinde bir artış sağlayamayacağını gösteriyor.

Çin’in uzay programı, uzay faaliyetlerine dair küresel anlayışa daha şimdiden önemli bir katkıda bulundu: uzayın artık uluslararası düzeyde paylaşılması ve yönetilmesi gerektiğini gösterdi. Uzay giderek metalaşıyor ve onu kullanmak için gereken bilgi yaygınlaştıkça ve uzay uygulamaları artık herkesin ulaşabildiği bir hal aldıkça, uzay artık birkaç cesur adamın münhasır alanı olmaktan çıkıyor. Her ne kadar ABD’nin uzayı kullanmaktan kaynaklanan asimetrik askeri ve ekonomik avantajları halen sürse de, hızla azaldıkları da bir gerçek.

Yakın gelecekte Çin, askeri uzay alanında Batılı milletlerle doğrudan rekabete tutuşamayacak; ancak büyük olasılıkla onların bu yetenekleri kullanmalarını önleyebilecek. Eğer bu on yıl sonunda ABD uluslararası işbirliğini etkin biçimde şekillendiremezse veya ISS’in sınırlı kapsamının ötesinde sivil uzay alanında karşılıklı olarak yarar sağlayan ikili işbirliğini yeniden düzenleyemezse, karşısında herhangi bir rakip olmaksızın Çin, kendi uzay programını bir dış politika aracı olarak rahatlıkla kullanabilecek. (World Politics Reviews)


Kaynak: http://www.worldpoliticsreview.com/articles/print/8878

 

* Uzay alanında yirmi yılı aşkın deneyimi olan Vincent G. Sabathier, Sabathier Danışmanlık’ın Başkanı olarak, özel sektör kuruluşlarına ve hükümetlere uzay ve telekomünikasyon alanlarında stratejik bilgiler sağlıyor. Kendisi, aynı zamanda merkezi Washington’da bulunan Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi CSIS’in teknoloji ve kamu politikası programında kıdemli araştırmacıdır.

G. Ryan Faith, Uzay Vakfı’nda araştırma analizcisidir. Kendisi, bundan önce CSIS’de uzay girişimleri alanında program yöneticisi olup, uzay politikası ve sivil uzay programlarına dair birçok makalesi bulunmaktadır. 2008’de Pekin’deki Küresel Uzay Gelişimi Zirvesi de dahil olmak üzere birçok büyük projede yer almıştır.

 



Türkiye'nin kalkınma hamleleri yeni müfredatta

Milli Eğitim Bakanlığınca (MEB) kamuoyunun görüşüne sunulan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında hazırlanan yeni müfredat taslağındaki çeşitli derslerde, Türkiye'nin kalkınma projelerine dair içeriklere de yer verildi.

Teknoloji

Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

Yapay zeka teknolojisi finans sektörünün geleceğini belirlerken yasal düzenlemelerden hayata geçen uygulamalara kadar çok sayıda yenilik hem sektöre hem de son kullanıcıya fayda sağlıyor.

Teknoloji

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

E-ticaret platformlarında etkin şekilde kullanılan ve geçen yıl 5,39 milyar dolar pazar büyüklüğüne ulaşan yapay zeka tabanlı chatbotlar, 7 gün 24 saat e-ticaret kullanıcılarının sorularını yanıtladı.

Teknoloji

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin ilk yüksek çözünürlüklü yerli ve milli gözlem uydusu İMECE'nin uzaydaki birinci yılını tamamladığını duyurdu.

Teknoloji

Tüm gözler Kahire'de... Hamas'tan 'İsrail' açıklaması: Ciddi bir anlaşmazlık yok

İsrail basını 'kâbus senaryosu'nu yazdı: Netanyahu için tutuklama emri çıkarılacak! IDF kanlı plana onay verdi

Zelenski dünyaya duyurdu: En az 7 Patriot sistemine ihtiyacımız var

İsrail'den Lübnan'a hava saldırısı! Cemaat el-İslami lideri Musab Halaf öldürüldü

İsrail, Gazze'deki savaşı sürdürme planlarını onayladı

Irak, 30 yıl aradan sonra Türkiye sınırında üs kurdu

Türk SİHA'ları Yunanistan'ı masrafa soktu: Milyarlık programa onay verdiler

Türkiye'nin kalkınma hamleleri yeni müfredatta

AVRASYA BİR VAKFI BİLİM TEKNOLOJİ DERNEĞİ KONFERANSI (27 NİSAN 2024)

Üst düzey isim İstanbul'da dünyaya duyurdu! Hamas'tan İsrail'e tarihi çağrı

İlham Aliyev: Fransa, Hindistan ve Yunanistan, Ermenistan'ı silahlandırıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ile ticaret tartışmalarına noktayı koydu: O iş bitti

ABD Başkanı Biden, İsrail ve Ukrayna'yı kapsayan 95 milyar dolarlık yardım paketini imzaladı

İsrail'in "konforlu mağduriyeti"

Meteoroloji'den 44 ile toz taşınımı uyarısı! Göz gözü görmeyecek

Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

ABD'nin Suriye'deki üssüne kamikaze İHA ve roket saldırısı düzenlendi

Zelenski: ABD yardımı, Ukrayna'nın ikinci Afganistan olmayacağının sinyalini verecek

Türkiye fırtınaya teslim! Çatılar uçtu, minareler devrildi

Netanyahu: Hamas'a yakında acı verici darbeler indireceğiz

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Genellikle erkeklerde görülen akciğer kanseri kadınlarda artışa geçti! İşte en önemli sebebi

Bakan Bolat'tan fahiş fiyat açıklaması: Rekabet kanununda değişiklik yapılacak

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı

İsrail, Lübnan'ın güney bölgelerini fosfor bombasıyla vurdu

AB liderleri İsrail'e saldırısı nedeniyle İran'a yaptırım kararı aldı

Yunan bakandan çarpıcı itiraf! Yerli savunma hamlelerine büyük övgü: Türkiye bizden çok ileride!

Yükleniyor